Dünyada en çok beğendiğim şehir
olan Cape Town’ı anlatmak için kelimeler yetersiz. 2 günde gitmeye karar
verdiğimiz, güvenli olmadığı ile alakalı bir sürü şey okuduğumuz ve gittiğimizde
yüzlerce defa iyi ki dediğimiz şehir. Bir de en güzeli Türkiye ile aynı
boylamda yer alınca jetlag olmadan direk gezmeye başlıyorsunuz.
Cape Town’da gezmek için en ideal şey araba kiralamak fakat direksiyonu sağda olunca o iş biraz sıkıntılı olabiliyor. Yok ben ters trafikte araba kullanamam derseniz de yine mobil taksi uygulamalarını kullanarak her yere çok kolay ve ucuza ulaşabilirsiniz. Havalimanından çıkarken hemen kapıda çok sayıda sizleri merkeze götürmek isteyen taksici olacak zaten. Şehrin merkezinin hemen dışında olan otellerin çoğunun ise Waterfront’a
ücretsiz servisi oluyor. Yani onları gitmeden kontrol ederseniz de şehrin
merkezinde kalmanıza gerek olmayabilir. Şehrin merkezi dediğim yer ise şüphesiz
Victoria & Alfred Waterfront. Önceden ticaret gemilerinin uğradığı liman
olan Waterfront şimdi bir sürü cafe ve restaurantların bulunduğu, çeşitli sokak
danslarının yapıldığı ve Cape Town’un simgelerinden biri olan dönme dolabının
da yer aldığı bu sebeple de çoğunlukla turistlerin bulunduğu mekan. Aynı
zamanda köpek balıklarıyla dalış yapıp yüzlerce değişik canlıyı görebileceğiniz
akvaryumu da Waterfront’un merkezinde. Hemen
akvaryumun önünden de günlük şehir turları satın alabileceğiniz nokta var.
Bunların en önemlisi ve kesinlikle yapılması gereken şey ise Cape of Good Hope
turu satın alarak ümit burnunun ihtişamını keşfedebileceğiniz gezidir. Bu tur
Waterfront’tan başlayıp plajında renkli soyunma kabinleriyle ünlü Muizenberg’den
geçip, dünyanın en tatlı hayvanlarından olan Güney Afrika penguenlerinin
yaşadığı Boulders Beach’e uğrayıp sonrasında muhteşem okyanus dalgalarını
izleyeceğiniz Cape of Good Hope’a kadar uzanıyor. Zamanında maalesef turistlerin
selfie çubuğuyla penguenlere zarar vermesinden dolayı selfie çubuğu ile resim
çekilmek yasaklanmış. Dokunarak değil izleyerek sevmek gerek.
Boulders Beach |
Onun dışında Ümit
Burnu’na vardığınızda en tepede bulunan deniz fenerinin oraya kadar çıkmanız
gerekiyor. Belirli bir noktaya kadar arabayla ulaşım söz konusu. Daha
sonrasında eğer enerjiniz varsa yürüyerek tırmanabilir ya da ücreti 70R olan füniküleri
kullanabilirsiniz. Meşhur Cape of Good Hope tabelası ise okyanus kıyısında yer
aldığından deniz fenerinden oraya yürümesi yaklaşık 45dk sürüyor. Merak etmeyin
çok da güzel okyanus kıyısından manzaralı yürüme yolu yapmışlar. Bu yol üzerinde
antilop görürseniz de şaşırmayın Afrika’dasınız çünkü. Cape of Good Hope tabelasının
önünde fotoğraf çekilmek için ise sıra bekliyorsunuz. Ümit burnu olmasından
dolayı gelenek haline gelen dilek dileme olayını ise pas geçmeyip dilekleri
kağıda yazıp okyanus dalgalarına bırakmayı da unutmamak lazım. Ya tutarsa! Dönerken
ise babunlara dikkat etmenizde fayda var. Aman ha maymundur şirindir deyip
sevmeye kalkmayın gayet tehlikeliler. Bu turun dışında yapmanız gereken bir
diğer şey ise Masa Dağı’na çıkmak. İlginç olan şey ise havada bir tek bulut
olmazken her zaman Masa Dağı’nda bir tane oluyormuş ve ona da Masa Dağı’nın
örtüsü diyorlar nitekim biz ordayken de dağın üzerinde bir tutam bulut her daim
vardı. Dağa çıkmak için yine bir noktaya kadar arabayla sonrasında ise ücreti
330R (yaklaşık 25 USD) olan teleferikle zirveye çıkmanız gerekiyor. Dağa
tırmanmak isteyenler için yine rota mevcut fakat gayet uzun süren ve meşakkatli
bir yolculuk bu. Zirvede ise efsane bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Eğer yaz
mevsiminde gidiyorsanız yanınıza mutlaka şapka ve güneş kremi almanızda fayda
var. Unutmadan bileti online satın almış olmanız size teleferik öncesi kalabalığa
göre 1-2 saat zaman kazandırıyor çünkü sadece 2 tane teleferik dönüşümlü çalışıyor
bu sebeple uzunca bir bilet kuyruğu söz konusu. Dağın zirvesinde ise yine çeşitli
yürüyüş rotaları mevcut. Ama en güzeli 2010 dünya kupası için inşa edilmiş ve
Cape Town’un en önemli simgelerinden bir haline gelmiş stadyumunun ardından
batan güneşi izlemek.
Bunu yapabileceğiniz bir diğer nokta ise Signal Hill. 50R
gibi bir ücrete satın alabileceğiniz tur ile Camps Bay’e kadar ulaşıp ordan gün
batımını içeceklerinizi alıp keyifle izleyebileceğiniz Signal Hill’e ulaşabilirsiniz.
Dikkat edin sağınızda solunuzda çok fazla Türk görebilirsiniz. Waterfront’tan
araba ile yaklaşık 15 dakikada ulaşabileceğiniz, zenginlerin yaşadığı, yamaçlarında
bir çok villa görebileceğiniz yer olan Camps Bay ve Clifton Beach ise kumsalında
vakit geçirmelik bir yer. Denizine girilebilir demiyorum çünkü Cape Town’un
suyu inanılmaz soğuk. Çoğunlukla sörf yapan insanları görüyorsunuz. Fakat kumsalından
en ünlüsü olan Lion’s Head’i ve yanında uzanan sıralı tepelerin manzarasını
izleyebilirsiniz. Eğer dağcılıkla ilgileniyorsanız Lion’s Head’e
tırmanabilirsiniz. Kendisi aslanın başına benzediği için bu ismi almış.Lion's Head |
Bunun
yanı sıra merkezden araç ile yaklaşık 20 dakikada gidebileceğiniz dünyanın en
büyük botanik bahçelerinden biri olan Kirstenbosch Botanical Gardens’ı ziyaret
edebilirsiniz. Kendisi fazlaca büyük olduğundan 2 saatinizi alabiliyor.
Kirstenbosch Botanical Gardens |
Bo-Kaap |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder