İspanya’nın
başkenti olan Madrid, sokakları ve yapıları ile sanki orta çağdaymışsınız gibi
hissettiriyor. Tam merkezi olarak nitelendirebileceğimiz güneşin kapısı
anlamına gelen Puerta del Sol meydanı turistlerin turlarına başladığı ilk nokta
ve her daim kalabalık. Şehrin farklı yerlerinden gelen tüm yollar bu meydanda
birleşip güneş şeklini andırıyor ve burası ülkenin 0 kilometre noktası olarak kabul
ediliyor. Burada bu sebeple 0 kilometre tabelası da bulunuyor.
Puerta del Sol |
Bunun yanı sıra
yine ünlü El Oso y El Madrano isimli
çilek yiyen ayı heykelini de burada ziyaret edebilirsiniz. Puerta del Sol kadar
ünlü olan ve hemen yakınında bir diğer merkez ise Plaza Mayor. Eskiden boğa
güreşlerinin, kutlamaların yapıldığı bu meydan şimdilerde hem turistlerin hem
de yerli halkın cafelerinde vakit geçirdiği ve sokak sanatçılarının şarkı
söylediği bir yer haline gelmiş durumda.
Plaza Mayor |
Bu meydana bir çok kapıdan giriş
mevcut olup arka kapısından çıktığınızda ve ara sokaklara daldığınızda
neo-klasik yapıda evleri ve restaurantları keşfedebilirsiniz. Bu noktaya yürüme
mesafesinde olan bir diğer önemli yer ise Palacio Real de Madrid yani Madrid
Kraliyet Sarayı. Yine muhteşem bir görüntüye sahip olan bu sarayda kraliyet
ailesi şu an yaşamıyor. 18. yüzyılda inşa edilen bu sarayın içindeki eserleri
görmek isterseniz de 11 Euro’ya bilet alıp ziyaret edebilirsiniz.
Palacio Real de Madrid |
Bunun yanı
sıra Gran Via caddesi ve Calle de Alcala caddelerinin kesişiminde
bulunan Madrid’in simgelerinden biri haline gelmiş Metropolis binasını
fotoğraflayabilirsiniz. Fransız stili ile tasarlanmış bu binanın kubbesi
altından inşa edilmiş olup özellikle akşam vakti ışıklı hali daha çok görülmeye
değer. Gran Via caddesi ise alışveriş için tercih edilen yerlerden. Bu cadde
üzerinde Michelin yıldızlı restaurantlar da mevcut ki kendileri siyah camlı
olduğundan bana pek sevimli gelmemişti. Calle de Alcala caddesinden yürümeye
devam ettiğinizde bu şehrin simgesi haline gelmiş ve şehrin kapısı olarak
nitelendirilen Puerta de Alcala ile karşılaşacaksınız. El Retiro Park öncesi
burada fotoğraf çektirebilirsiniz çünkü El Retiro Park’ta daha fazla vakit
harcayacaksınız. Haftasonu tüm Madrid halkının çoluk çocuk vakit geçirdiği ,
kimilerinin kayığa binip keyif yaptığı kimilerinin ise şarkı söyleyip eğlendiği
bir yer burası. Çimenlerin üzerine uzanıp piknik yapanlardan bahsetmiyorum
bile. Anlamı keyifli bir sığınak olan bu park 19. Yüzyıla kadar İspanyol
kraliyetine ait olup sonrasında halka açılmış ve iyi ki de açılmış.
Yorulduğunuzda tam dinlenmelik ve keyifle vakit geçirmelik bir yer.
El Retiro Park |
Peki biz ne
yeriz kısmına gelecek olursak İspanyol mutfağı pek bir lezzetli. Plaza Mayor’a
çok yakın olup 1725’te halka kapılarını açan ve dünyanın en eski restaurantı olma özelliği taşıyan Botin Restaurant’ı ziyaret edebilirsiniz.
Botin Restaurant |
Madrid’in değil
de tüm İspanya’nın ünlü yemeği olan ve ufak ufak mezelerden oluşan Tapas yemek
için tercih edilebilir. Fakat Barcelona’da Tapas yediyseniz buradakini
beğenmeyebilirsiniz. Bir diğer ünlü ispanyol yemeği ise pirinçle yapılan, içerisinde
sebze ya da balık olan Paella. Bunu Madrid dahil İspanya’nın her yerinde
bulabilirsiniz. Peki Madrid’te ünlü olan yemek ne dersek cevabı Patatas Bravas
olur. Kendisi neden ünlü bilmiyorum çünkü bizim bildiğimiz yumurtalı patates.
Anladığım kadarıyla sadece pişirme şekli farklı.
Bunun yanı sıra eğer günü
birlik, şehir dışında bir yere gitmek isterseniz İspanya’nın ilk başkenti olan
Toledo veya içerisinde eski roma dönemine ait yapılar bulunduran Segovia’yı
ziyaret edebilirsiniz. Bu noktalara Madrid'ten turlar düzenlendiği gibi kendiniz tren ile
kısa bir sürede ulaşabilirsiniz. Havalimanına dönerken ise Park Retiro’nun
hemen aşağısındaki Paseo del Prado caddesinden geçen ve ücreti 5 Euro olan otobüsleri kullanabilirsiniz. Şimdiden iyi gezmeler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder