26 Mayıs 2019 Pazar

Lizbon, Portekiz

En zor ama en güzel şey sanırım insanın yaşadığı şehri yazmasıymış. Lizbon Avrupa’nın batıda en uç noktasında bulunan ve zamanında Belem kulesinden ayrılan denizcilerle coğrafi keşiflere en büyük katkıyı sağlamış bir yer. Gerek doğasıyla gerek şehrin her yerinde izlerini görebileceğiniz tarihi dokusuyla herkesi kendine aşık ediyor. Öncelikle havalimanından metro kartı alıp şehir merkezine kırmızı hat ile geçebilir sonrasında istediğiniz yere tramvaylarla da ulaşabilirsiniz. Eğer meşhur 28 numaralı nostaljik tramvaya binmek isterseniz 7 EUR’a günlük sınırsız metro bileti almak daha mantıklı çünkü tek binişi 3 EUR.
Alfama Bölgesi: Lizbon’un dar ara sokaklarından geçerek, pencerelerinde çamaşır asılı, duvarları seramik kaplamalı evleri bolca göreceğiniz en tarihi yerlerinden birisidir. Sokak aralarında gezerken Portekiz’in ünlü müzik türü Fado’yu duyabilirsiniz. Zamanında gidip de geri dönemeyen denizcilerin arkasından eşlerinin yaktığı ağıt olarak ortaya çıkan müzik şimdi çoğu restoranda canlı olarak söyleniyor. Lizbon’da 1955 yılında 8.5 - 9 şiddetinde deprem yaşanıyor ve şehrin %80’i tsunami sebebiyle yerle bir oluyor. Bu deprem ise katoliklerin fazlaca yaşadığı Lizbon’da dini bir bayrama denk geliyor ve bu nedenle sebebi hala din adamları tarafından sorgulanıyor. Alfama bölgesi ise biraz tepede kaldığı için 100 bine yakın kişinin yaşamını kaybettiği bu depremde en az etkilenen yerlerden biri olmuş.
Miradouro de Santa Luzia
Alfama Sokakları
Bu bölgenin en önemli noktalarından biri Tejo nehri manzaralı Miradouro de Santa Luzia’dır. Lizbon’un İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş olmasından dolayı bu bölgede de hayli yokuş mevcut. Martim Moniz’den bineceğiniz 28 numaralı tarihi tramwayla bu miradora kolayca ulaşabilirsiniz. Yeri gelmişken söyleyelim Lizbon bunun gibi bir çok mirador yani seyir terasıyla ünlü. Biraz aşağısında Lizbon Katedrali’ni ziyaret edebilir, Miradouro de Santa Luzia’dan biraz daha yukarı yürüdüğünüzde ise şehrin diğer kısmını gören ve muhteşem manzaraya sahip olan Miradouro Sophia de Mello Breyner Andresen’a ulaşabilirsiniz. Sonrasında kendinizi şehrin dar sokaklarına tekrar atıp yokuş aşağı merdivenlerden inmek, keşfetmek için en güzeli. Sao Jorge Kalesine çıkmak isterseniz ise halkın evine gitmek için kullandığı Elevador do Castelo’yu kullanabilirsiniz aksi halde o yokuşu çıkmak baya yorabilir.

Rossio Meydanı: Bu meydan için şehrin tam merkezi diyebiliriz belki. Haftasonları sürekli etkinliklere ev sahipliği yapan, üzerine küçük pazarların kurulduğu ve etrafı Jacaranda ağaçlarıyla çevrili bir meydan burası. Kökeni Brezilya olan ve şehri mora boyayan bu ağaçlar Nisan-Mayıs ayında çiçek açıyor.
Rossio Meydanı
Lizbon’da öğrenciler mezun olduktan sonra bu meydanın tam ortasındaki havuza atlayıp mezuniyetlerini kutluyorlar. Bu da bir çeşit gelenek. Rossio meydanından Avenida da Liberdade caddesine doğru ilerlediğinizde solda Ascensor da Gloria yani Gloria asansörünü göreceksiniz. Bu funiküler tramvay sizi bir diğer ünlü mirador Sao Pedro de Alcantara’ya çıkarıyor.
Elevador de Santa Justa: Rossio meydanından Rua Augusta caddesine doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkacak bu asansör 45 metre yükseliğinde olup zamanında ticaret meydanına gelen malları insanların evine daha kolay götürmesi için yapılmış ve şu an sadece turistik amaçlı kullanılmaktadır. Girişi 5 EUR ve yukarı sınırlı insanın çıkmasına izin verildiği için baya sıra beklemeniz gerekebilir. Hemen yanında Lizbon Arkeoloji Müzesi yer alıyor ve giriş yine 5 EUR.
Praça do Comercio: Rossio meydanından aşağı doğru uzanan istiklal caddesi gibi trafiğe kapalı cadde olan Rua Augusta caddesi boyunca yürüdükten sonra artık son noktada göreceğiniz yer ticaret meydanı. Eskiden coğrafi keşifler sayesinde bulunan çaylar, baharatlar ve hatta köleler bu meydanda tüccarlar tarafından sergilenip halka satılırmış. Şimdi ise çeşitli festivallere ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Okyanus tarafına doğru ilerlediğinizde ise turistler tarafından fotoğraf çekmek için baya ilgi gören Pink Street’i ziyaret edebilirsiniz. Bu ufak ve yine trafiğe kapalı olan cadde pembeye boyanmış ve etrafında sağlı sollu gece kulüpleri yer alıyor.
TimeOut Market: Sadece acıkıldığında değil her daim ziyaret edilebilen bir yer TimeOut . Güney Amerika ve İspanya kültüründe yaygın olan mercado’lar yani ufak ufak restoranların birleşip bir pazar haline geldiği bu mekanlar Lizbon’da da epey ilgi görüyor. Burada hem yemek kursları hem de konserler de düzenleniyor. Bunun yanı sıra Mercado de Campo de Ourique de benim favorilerimden.
LX Factory: Çok fazla salaş mekanın ve antikacının olduğu ve genellikle gençlerin ziyaret ettiği renkli bir mekan burası.
LX Factory
Tam fotoğraf çekmelik ve gurmelik yapmak için bire bir. Cool kitapçı görmek isterseniz de buradaki Livraria Ler Devagar tam size göre.
Livraria Ler Devagar
25 Nisan köprüsünün oradan içeri yüründüğünde kolaylıkla ulaşılabilir. 25 Nisan köprüsü ise San Francisco’nun golden gate köprüsüyle aşırı benzerlik göstermekte. Karşı yakasında bulunan Cristo Rei ise Rio de Jenairo’daki Hz İsa heykelinin aynısı gibi sadece biraz daha ufak. Vaktiniz varsa Cristo Rei’yi ziyaret edebilir bir de Lizbon’u nehrin karşı tarafından izleyebilirsiniz.
Cristo Rei


Belem Bölgesi: Geldik her turistin kesinlikle ziyaret ettiği yere peki neden? Coğrafi keşiflerden dolayı denize açılan denizciler 16. yüzyılda inşa edilmiş Belem Kulesi’nden yola çıkarmış. Vasco de Gama, Bartelemeo Diaz ve Macellan ise bunların en ünlüleri. Belem kulesine giriş ise 6 EUR.
Belem Kulesi
Bunun yanı sıra hemen yakınında bu denizciler anısına dikilen Kaşifler Anıtı (Padrão dos Descobrimentos) ise yine ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Bu anıtın hemen karşısında Jeronimos Manastırı yer alıyor. Burada en az 2 saat harcayabilirsiniz demedi demeyin ve giriş ücreti 10 EUR. Ve geldik en eğlenceli kısma Pasteis de Belem yani dünyaca ünlü pastel de nata tatlısının çıkış noktası olan bu ünlü pastanede 400 kişilik yer olmasına rağmen her zaman kuyruk kapıdan dışarıya taşıyor. Dışı milföy hamuru içi ise kremamsı olan bu tatlının şu an gerçek tarifini bilen 3 kişi varmış ve hiç bir zaman 3’üne birden bir şey olmasın diye bir araya bile gelmiyorlarmış. Bu tatlı üzerine tarçın dökülerek yeniliyor ve yemeden dönmek ise kocaman bir pişmanlık olur. 1837’de açılan bu pastane aslında Jeronimos Manastırı’na gelir sağlamak için açılmış. Hala gelirinin bir kısmı manastıra kalıyor diye söylenti de mevcut.
Kaşifler Anıtı
Sintra: Rossio tren istasyonundan 40 dakikalık yolculuk ile kolayca ulaşabileceğiniz Sintra adeta masal diyarı gibi. Buradaki en önemli yapı olan Pena Palace dünya kültür mirası listesinde bulunmakla beraber günde yüzlerce turisti ağırlıyor. Kral Ferdinand tarafından inşa ettirilen bu sarayın içerisinde bir çok oda bulunmakla beraber şu an gittiğinizde o zamandan kalma eşyaları dahi görebilirsiniz. Sarayın dışı ise renkleriyle bir masal diyarı gibi.
Pena Sarayı
Trenden indikten sonra tepede bulunan bu saraya ring otobüslerle ya da tuk tuklarla ulaşabilirsiniz. Bunun yanı sıra ters kuyusuyla ünlü Quinta de Regaleira’yı da ziyaret edebilirsiniz fakat saat 17’de hepsi kapanıyor ve bu iki yeri gezmek dahi bir gününüzü alacaktır.
Quinta de Regaleira
Sintra’dan Avrupa’nın en uç noktası olan Cabo da Roca’ya tren istasyonunun hemen önünden kalkan otobüslerle ulaşabilirsiniz. Sintra’ya gelmişken Madonna’nın şatosunun önünden geçmeyi de unutmayın.
Cascais: Cais de Sodre tren istasyonundan trenle yaklaşık 40 dakikada ulaşabileceğiniz  Cascais’e Türkiye’nin Çeşme’si diyebiliriz. Okyanus kenarında hem zenginlerin villalarını hem de lüks otellerini görebilirsiniz. Portekiz’de en fazla lüks arabayı görebileceğiniz yer sanırım Cascais olur. Buraya bence rüzgarlı havada gitmek en güzeli çünkü Boca do Inferno’ya gidip (Cehennem Çukuru) yüksekliği 40 metreye ulaşan dalgaları fotoğraflamak eğlenceli olabilir. Yalnız çok yaklaşmayın dalgaların sağı solu belli değil ıslanabilirsiniz.
Boca do Inferno
Lizbon’da ne yenir?

Geldik en eğlenceli kısma :) asla yenilmeden dönülmemesi gereken şey kesinlikle Pastel De Nata demiştik zaten. En güzel yapan yerler sırasıyla tabiki Pasteis de Belem, Fabrica De Nata ve Manteigaria’dır.
Pastel de Nata
Bunun yanı sıra Sintra’da ünlü olan Travesseiro tatlısı kesinlikle en ünlü yeri Piriquita’da yenilmeli. Sintra’da ünlü olan bir diğer tatlı  Queijada ise Casa das Queijadas’ta yenilebilir. Eğer çikolatalı pasta severseniz O Melhor Bolo de Chocolate yani kendisine Dünya’nın en iyi çikolatalı pastası denilen ve Güney Amerika, İspanya, Portekiz gibi yerlerde şubesi bulunan bu tatlıyı burada deneyebilirsiniz. Tatlı konusunda Portekizlilerin eline su dökemeyiz sanırım. Tatlı’dan sonra atıştırmalık ne olur dersek Rua Augusta caddesi üzerinde Casa Portuguesa do Pastel de Bacalhau’da yenilebilecek bizim içli köfteyi andıran ve içi peynir dolgulu Portekiz’in meşhur Bacalhau balığından yapılan Pastel de Bacalhau denenebilir. Peki Lizbon’a geldik artık et yemeden olmaz dediğinizde çoğu et restoranının akşam 19’da açıldığını unutmayın derim. En meşhur yerlerden biri Chiado’da bulunan ve kızgın taş üzerinde çiğ eti kendinizin pişirip yiyebileceğiz mekan Cabacas’tır. Önceden gidip sıraya girmeniz gerekiyor çünkü mekan biraz ufak.
Cabacas Et Restoranı
Bunun yanı sıra Campo Pequeno’da bulunan ve sınırsız brezilya barbeküsü yiyebileceğiniz Prazeres da Picanha da ünlü picanha etini yiyebileceğiniz bir restoran. Burası da yine akşam 19’da açılıyor olup sınırsız barbeküyü 20EUR’a yiyebilirsiniz. Elinize bir tarafı yeşil bir tarafı kırmızı tahta veriyorlar ve eğer yeşil tarafı çevirip masaya koyarsanız garson size sürekli et getiriyor. Doyduğunuzda ise kırmızıyı çeviriyorsunuz tabiki. Peki biz akşam 19’a kadar ne yiyeceğiz derseniz Lizbon’un en ünlü hamburger restoranları TimeOut’ta da bir şubesi bulunan Ground Burger ve Chiado ve Belem’de yeri olan Honorato Hamburguers Artesanais Telheiras. Eğer Taksim’deki yemek kulübünü özlüyorsanız tam o ambiyansta ve fiyatta bir yer olan Bairro Alto’da 1834’de kurulmuş Cervejaira Trindade’de öğünü geçiştirebilirsiniz. Bunun yanı sıra Lizbon’un en ünlü ve 1949’da kurulmuş en meşhur dondurmacısı Santini’yi denemelisiniz. Farklı tatları seven biri olarak yaz yaz bitiremiyorum sanırım korkmayın burada asla aç kalmazsınız :)