13 Eylül 2018 Perşembe

Buenos Aires, Arjantin


Renkli sokakları, neşeli insanlarıyla ne de güzel şehir Buenos Aires. 18 saati bulan uçak yolculuğundan sonra ben nereye geldim diye herkes sorguluyordur sanırım. Ama Florida caddesine çıkıp yürümeye ve şehrin tadını çıkarmaya başladığınızda o his çoktan kaybolmuş oluyor. Şehrin merkezine biraz uzak sayılabilecek mesafede olan havalimanından yine mobil uygulamadan taksi kullanarak merkeze geçebilirsiniz.
İlk durağım kuşkusuz görmek için sabırsızlandığım Caminito evleri ile ünlü La Boca olmuştu. 152 nolu otobüs ile ulaşabileceğiniz cıvıl cıvıl olan bu semt İtalyan göçmenler tarafından kurulmuş ve Maradona’nın da oynadığı ünlü futbol takımı Boca Juniors’ın da kurulduğu yer. La Bombonera stadı da bu sebeple biz de dahil çok fazla turisti kendine çekiyor.
Tango’nun en güzel halini izleyebileceğiniz Arjantin’de restaurantların önünde her daim tango yapan çift görmek mümkün. Bir yandan yemeğinizi yiyip bir yandan tango izlemenin keyfi de farklı oluyor. Yemek demişken Türkiye’ye göre çok daha ucuz ve lezzetli olan etlerinden yemeyi sakın unutmuyoruz. Palermo bölgesinde bulunan Don Julio Güney Amerika’nın en ünlü steak restaurantlarından birisi fakat yer bulabilmek için önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Florida caddesinde dolaşırken her 10 metrede bir cambio diye söylenen insanları gördüğünüzde bunlar ne yapıyor diye sorgulamayın. Kendileri dolarlarınızı döviz bürosundan daha uygun kurla bozuyorlar. Başta sahte para verirler mi diye çekindik ama son günlere doğru nasıl olsa hediyelik eşyaya harcıyorum bolca para, sahte çıksa ne olacak diye düşünüp cambiocu abilerden para bozdurduk. Hiçbir sıkıntı da yaşamadık. Dip not geçmekte fayda var Arjantinliler ingilizce bilmiyorlar bu sebeple anlaşabilmek için bazı şeylerin ispanyolcasını öğrenmeniz gerekebilir. Florida caddesinden ilerlemeye devam ettiğinizde İstiklal caddesine benzeyen bu kapalı yürüme caddesi Plaza de Mayo’ya kadar ilerliyor.  
Bu meydanda zamanında malzemesine öküz kanı karıştığı söylenilen bu sebeple rengi kırmızı olan ve bir zamanların Eva Peron’unun balkondan halka seslendiği Casa de Rosada’yı göreceksiniz. Hemen yukarı ilerlediğinizde ise 144 metre ile dünyanın en geniş caddesi olma özelliğini taşıyan 9 temmuz caddesinden karşıya geçmeyi deneyebilirsiniz. Zira tek seferde geçebilmek mümkün olmuyor. Tam ortasında Obelisco de Buenos Aires dikilitaşında resim çekilerek mola verebilirsiniz. Genel olarak zengin halkın yaşadığı Recoleta’da ise çok ünlü bir mezarlık bulunuyor. Mezarlık gezilir mi demeyin çok da güzel geziliyor ve içerisinde Eva Peron’un mezarı da dahil adeta sanat eseri olan mezarlar bulunuyor. Otobüsle yine Recoleta’ya sıklıkla geçen otobüslerle ulaşabilirsiniz. Mezarlıktan deniz tarafına doğru ilerlediğinizde alüminyumdan yapılmış sabah açan akşama doğru ise kapanan Floralis Generica isimli çiçeğe benzeyen yapıyı görebilirsiniz.
Aynı gün içerisinde gezebileceğiniz Palermo ise benim bayıldığım yerlerden. Recoleta’ya kısa bir mesafede bulunan Palermo tatlı ve keyifli vakit geçirmelik cafeler barındırıyor. Genellikle genç turistlerin tercih ettiği bir bölge burası. Akşamları herkes sokaklarda içeceklerini içip sohbet ederek vakit geçiriyor. Bir diğer görülesi yer ise San Telmo. Pazar günü Defensa caddesi üzerine kurulan uzunca antika pazarını görmek için haftanın son gününü San Telmo’ya ayırmanızı tavsiye ederim. Defensa caddesi üzerinde birçok ufak pasaj bulunuyor. Bunlardan birinde bir dükkan var ki Arjantin’in meşhur Empenada isimli böreğini de burada yiyebilirsiniz. Her sabah kahvaltıda yesem sanırım şikayet etmem.
Bunun yanı sıra Avenida Santa Fe caddesi üzerinde bulunan El Ateneo Grand Splendid kitapçısı, Florida caddesi üzerindeki Galerias Pasifico alışveriş merkezi ve 9 Temmuz caddesinde bulunan Colon tiyatrosu da görülmeye değer diğer yerlerden. 1858 yılında fransız bir göçmen tarafından kurulan tarihi Cafe Tortoni'de ise sıcak çikolata içmek ise yapılmadan dönülmemesi gereken şeylerden. Eğer siz de bizim gibi bu kadar uzaklara gelmişken bir de Buenos Aires’in yanı başında bulunan Uruguay’ geçmek isterseniz Puerto Madero’dan kalkan feribotları kullanabilirsiniz.

San Francisco, Amerika

San Francisco’nun uzun yıllara dayanan bir geçmişinin olmaması ne kadar garip değil mi? Ama gezilecek yeri de yok değil tabiki.

Havalimanı’ndan şehrin içine direk giden BART treni ile Powell Street durağında indiğinizde San Francisco’nun tam merkezinde oluyorsunuz ve gezilecek yerleri görmeye oradan başlayabilirsiniz. Zira tam o nokta San Francisco’nun meşhur tramvayı Cable Car’ın da kalkış yeri oluyor. Yaklaşık 7 dolara alabileceğiniz Cable Car biletini maalesef ki şehrin içinde kullanacağınız diğer tramvay ya da metrolarda kullanamıyorsunuz. Fakat filmlerde izlediğimiz meşhur kıvrımlı yol olan Lombart Street’e de Cable Car kullanmadan yürüyerek gidebilmek de bir hayli yokuş çıkmayı gerektiriyor. Sonrasında Ghirardelli Square’a yürüyüp içeri girer girmez verilen free sample’lardan deneyip dünyanın en kaliteli çikolatalarının tadına bakabilirsiniz. Merak etmeyin kendisi deniz kıyısı pardon okyanus kıyısında olduğundan  yokuş aşağıya inmiş oluyorsunuz. Oradan San Francisco’nun olmazsa olmazlarından Fisherman’s Wharf’a devam edebilirsiniz. Burası aynı zamanda deniz aslanlarının yaşadığı yer olup bu sebeple bir hayli turist çekmekte. Bunun için Pier 39’a kadar yürümeniz gerekli. California’nın en ünlü hamburgercilerinden biri olan In-N-Out Burger’in en populer şubesi de Fisherman’s Wharf’ta bulunuyor. Peki ben neden sevemedim bu hamburgeri bilemiyorum. Onun yerine yine Pier 39’da bulunan aslında yanlışlıkla keşfettiğim ekşi mayalı ekmek içerisinde sunulan lezzetli çorbayı tercih ederim. İsmi Boudin olan bu mekanın çok ünlü olduğunu da 2. gidişimde öğrenmiş oldum. Sonradan öğrendiğim şeylerden biri ise dünyadaki en büyük Çin mahallesinin aslında San Francisco’daki olduğuydu. Union Square’in oradan yürümeye başlarsanız gezip bitirmesi baya vakit alıyor. Yol üzerinde ise hediyelik eşya satan dükkanlar da bolca mevcut. San Francisco’nun Amerika’nın en pahalı yerlerinden biri ya da yeri olduğu düşünülürse hediyelik eşya alışverişini bu tarz yerlerden daha uyguna almakta yarar var. 

Bunun yanı sıra 90’lardan herkes Bizim Ev dizisini ve ordaki sarışın ikiz kızları hatırlar sanırım. Full House dizisi ile özdeşleşmiş Alamo Square’da bulunan Painted Ladies evlerini de geçmişi hatırlamak için ziyaret edebilirsiniz. Fakat yürüyerek gitmemenizi tavsiye ediyorum çünkü yarı yoldan dönebilirsiniz yokuşlarını görüp. San francisco içerisinde kimi zaman metro ya da otobüsten daha uyguna gelebilecek ücretlerle çok rahatlıkla UBER kullanabilirsiniz. Ben denemedim ama yanınıza yabancı birinin oturmasından rahatsız olmuyorsanız yolculuğunuzu daha ucuza getirebilmek için pool fiyatını seçip taksinizi bir yabancıyla birlikte kullanabilirsiniz. Çünkü San Francisco ve yokuşları sizi UBER ya da lyft kullanmaya mecbur bırakabilecek cinsten. Bir diğer gezilmesi gereken yer ise Mission District ve Castro. Eğer siz de benim gibi grafiti seviyorsanız bu bölgenin duvarlarında bolca var. Resimlerdeki detayları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
LGBT mensubu ya da onlara destek veren insanların yaşadığı yer olan rengarenk Castro’ya ise Market Street boyunca yürüyerek ya da yine aynı cadde üzerinde yer alan tramvay hattını kullanarak ulaşabilirsiniz.
Burada gezerken acaba hangi evin önünde daha resim çekilsem diye kendimi alamamıştım. Her biri ayrı güzel ve keşke bu evlerde yaşasam dedirtecek cinsten. Onun dışında ziyeret edilmesi gereken bir diğer yer ise Ferry Building. Feribotların kalktığı bir binada ne olabilir demeyin hem içerisine hem de dışarısına Pazar kuruluyor. Yine içerideki cafeleri de oturup vakit geçirmelik cinsten.  Alcatraz adasına ya da Sausolito’ya gitmek isterseniz de buradan hareket eden ferryleri kullanmanız gerekiyor. Alcatraz adasına turlar dışında bireysel olarak gidemiyorsunuz maalesef. Hatta biletleri hızlıca tükendiği için öncesinde satın almış olmanız gerekiyor.

Gezilecek yerler içerisinde en güzelini en sona bıraktım .

Şehiriçi otobuslerle ya da UBER kullanarak gidebileceğiniz bir yer olan Golden Gate Bridge ise yarattığı ambians nedeniyle görülmeye değer. Hele ki sisli puslu bir hava varsa çektiğiniz resimler daha etkileyici olabiliyor.
Okyanus kıyısına inen yolu takip edip yürüyüş yaptığınızda koşan ya da bisiklet süren bir sürü insan göreceksiniz. Palace of Fine Arts’ı da ziyaret edip yürüyüşünüzü o noktada tamamlayıp hemen yakınından şehrin merkezine giden otobüslerle merkeze geri dönebilirsiniz. Dünyadaki evsiz sayısının neden en fazla San Francisco'da olduğunun nedenini artık anlayabiliyorum sanırım. İyi gezmeler...